Yastan Ne Beklenir ?

Ana Sayfa / Blog

                                                                         

 çeviri: Klinik Psikolog Özge Yüksel              /                                             

Aklımı mı kaçırdım? Deliriyor muyum? Bunlar yakınını kaybetmiş kişilerin sık kullandığı cümleler olsa da, cevap: Hayır. Aklınızı kaçırıyormuş gibi hissetmeniz bunun doğru olduğu anlamına gelmiyor. Yas tutuyorsunuz. Yas, tamamen doğal bir süreçtir. Bir akıl hastalığı değildir. Zihinsel bir çöküntü yaşadığınızı düşünmeden, sevdiğinizi kaybıyla başa çıkmaya çalışmanız yeterli. Bunun aksi yalnızca zaten yaşadığınız strese daha fazlasını ekleyecektir.

Yas terapisinin ilk amacı yanlış bilgileri düzeltmektir. Yasla ilgili bilgiler vermek, ıstırabı biraz dindirebilir ve rahatlama sağlayabilir. Akılda tutulması gereken iki gerçek ise şunlardır: 1) Yas tutmanın belirli bir şekli yoktur. İnsanlar çok çeşitli şekillerde yas tutabilirler. Çocuğunu kaybetmiş bir anne ve bir baba sıklıkla birbirlerinden farklı yas tutarlar. Bazı insanlar düşünce ve duygularını çok ifade ederlerken, bazılar sessizdir ve içe kapanır. Bu yollardan hiçbiri kaybedilen kişiye duyulan sevginin bir ölçütü değildir. 2) Yas sürebildiği kadar sürer. Bitişi için belirli bir zaman yoktur.

Yası düşündüğümüzde, genelde sürecin duygusal tarafı aklımıza gelir. Ancak, yas bizleri çok farklı yönlerden etkiler. Duygularımızı, düşüncelerimizi, davranışlarımızı, fiziksel sağlığımızı, sosyal etkileşimlerimizi ve manevi inançlarımızı etkiler. Tüm bu alanlarda çok ortak yas deneyimleri vardır.

Yas tutarken, duygularımız amok koşucusu gibidir. Bazen, birkaç dakika içerisinde bütün duyguları deneyimleyebiliriz gibi gelir. Gerçekten de duygularımız tarafından kuşatılırız. Bir sonraki duygunun ne olacağını ve ne zaman olacağını tahmin edemeyiz. Üzüntü, öfke, panik, pişmanlık, kırılmışlık ve kıskançlık bize en sık eşlik edenlerdir. Hissizlik ve inançsızlık yaşayabilirsiniz. Ölüm hangi koşullar altında meydana gelmiş olursa olsun, suçluluk yaşanan duyguların bir parçasıdır. Yapabileceğiniz her şeyi yapmış olsanız bile, suçluluk ordadır. Kabul etmesi zor olsa da, eğer uzun süreli bir ızdırap süreci yaşanmışsa, sevilen kişinin ölümü sonrası bir çok insan rahatlama hisseder. Ardından “yas bombaları” gelir. Bunlar beklenmedik, ani, yoğun yas duygularıdır. Yas bombalarına genellikle kontrol edilemeyen göz yaşları eşlik eder.

Yeni gerçekliğe uyum sağlamaya çalışırken, düşünceler karmakarışık ve sersem hissettirebilir. Odaklanmakta zorlanırız ve kolayca dikkatimiz dağılır. Hafıza ve konsantrasyon çok zayıftır. Bilişsel bozulmalar ve gerçekçi olmayan inançlar bu dönemde oldukça sık görülür. Kendi kendimize, gülümsersek, kahkaha atarsak veya başka insanlarla etkinliklere katılırsak, kaybettiğimiz sevdiğimize ihanet ettiğimizi söyleyebiliriz. Böyle zamanlarda düşüncelerimiz kendi ölümlüğümüze de dönebilir.

Davranışsal olarak, sersem şekilde odadan odaya dolaşırız. Bazen tek yapabildiğimiz oturmak ve gözlerimizi bir noktaya dikip bakmaktır. Diğer zamanlarda huzursuz ve tedirgin hissedebiliriz. Oturmak ve rahatlamak imkansız görünür. Sadece meşgul ve hareket halinde olduğumuzda rahat hissedebiliriz. Bazı kişiler kaybedilen kişinin giysilerini giymeye başlar. Bazıları ise gece rahat hissettirmesi için bu kişinin giysilerinden kendisine örtü yapar. Kaybettiğimiz sevdiğimiz ile konuşmak veya onun eşyalarını taşımak, onu yakınımızda tutmamıza yardım eder. Bazen, onu yemeğe çağırıp, ardından gelmeyeceğini fark ederiz.

İnsanlar genelde fiziksel sağlıklarının yastan etkilendiğini öğrendiklerinde şaşırırlar. Uyku ve iştahtaki sorunlar çoğu zaman yasın en önemli özelliğidir; kilo almak veya vermek hiç de az görülen birşey değildir. Baş ağrıları, mide ağrıları, yorgunluk, titreme, kas sızıları ve ağrıları ve göğüsteki ağırlık bedenimizin yasa verdiği diğer tepkilerdir.

Manevi olarak, Tanrı ile ilişkimiz değişebilir. Bazıları Tanrıya daha çok yaklaşırken, diğerleri öfkeyle uzaklaşır ve ihanete uğramış hissedebilir. Bazı kişiler rüyalarında sevdiklerinin ziyaretini deneyimlerler. Bu rüyalar, kaybettiğiniz kişinin ortaya çıktığı ve iyi olduğunu, sizi sevdiğini söylediği rüyalardır. Birçok insan yas sürecinde “neden?” veya “neden ben?” diye soracaktır.

Sosyal olarak yalnız olmaktan korkabiliriz veya insanlarla ilişkiden çekilebiliriz. Diğerleri bizi düzeltmeye ve hayata devam etmek için bizi cesaretlendirmeye çalışabilir. Bazı insanlar bizleri rahatlatacak şeyler söylerken, diğerleri üzen ve sinirlendiren yorumlarda bulunacaklardır. Önceleri etraftan gelen destek ve bakım oldukça fazladır, daha sonraları azalabilir. İnsanlar siz hazır olmadan çok daha önce gündelik normal hayatlarına döneceklerdir. Burada terkedilmiş hissetmek hiç de az görülen bir durum değildir. Bu dönemde ilişkiler de sonsuza kadar değişebilir. Yanımızda olacağını düşündüklerimiz yanımızda olmaz, diğerleri ise ihtiyaç duyulan her an ellerinden geleni yapmak için hazırdır.

Ünlü atropolog Margaret Mead “Bir kişi doğduğunda, seviniriz, evlendiklerinde daha çok seviniriz; ama öldüklerinde bu hiç olmamış gibi yaparız” der. Biz, ölümden kaçan bir toplumuz. Ölümün varolduğunu, ölüm gelene ve ne yapacağımızı bilemeyene kadar inkar etmekteyiz. Yas tutmak bu hayatta yapacağımız en zor şeylerden biridir. Ölüm bizleri varlığımızın özünden sarsar. Bütün işlevselliğimizi etkiler. Hayatın düzeni ve ritmi değişir. Yasın, kaybımızın acısını yok etmeyeceğini bildiğimizde, yas süreci bizlere, diğer insanların da benzer şeyler yaşadığını ve bizim de onlar gibi hayata yeniden entegre olabileceğimiz güvencesini sağlayabilir.

Kaynak: https://www.psychologytoday.com/us/blog/understanding-grief/201608/what-expect-grief

 

Yazan: Özge YÜKSEL