Ayşe Hanım pazarda komşusuyla karşılaşır, yüzü asıktır ve sinirli görünmektedir. Komşusu nedenini sorduğunda Ayşe Hanım şu cevabı verir:
“ Hiç sorma, çok stresliyim.”
Cem Bey, özel bir şirkette uzun mesai saatleri boyunca çalışmaktadır. İşinden memnun olup olmadığını soran arkadaşına şunu söyler:
“ Çok stresli bir iş.”
Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Sizin de hemen her gün duyduğunuz ve kullandığınız cümlelerdir bu tarz “stresli” cümleler. Peki ama herkesin dilinde olan stres nedir?
Bu soruya yazının devamını okumadan önce siz bir cevap vermeye çalışın, sonrada etrafınızdakilere sorun, cevapların birbirinden farklı olduğunu göreceksiniz. Hatta birinin stresli dediği bir durum bir başkası için keyifli bile olabilir.
Örneğin yukarıdaki Cem Bey için yemek yapmak, geç saatte eve döndüğünde bir eziyet olabilir, oysa Ayşe Hanım için keyif verici, maharetlerini gösterebileceği bir fırsat olarak görülebilir.
Bu noktada stresin tanımının kişiden kişiye değişebileceğini ve herkes için geçerli “stres verici bir olayın” olmadığını söylemenin tam zamanı.
Öyleyse stresin tanımını yaparken başımızdan geçen olayları değil, olayların öncelikle düşüncelerimizde, duygularımızda, bedenimizde ve davranışlarımızda, yani bir bütün olarak canlı sistemimizde ortaya çıkardığı olumsuz sonuçları anlatmaya çalışmaktayız.
Kısaca stres bir denge, rahatlık halinde olan sistemimizin dengesinin bozulmasıdır diyebiliriz.
Şimdi gelin, sistemimizin denge hali bozulduğunda neler olduğuna beraber bakalım.
Cem Bey çalıştığı şirkette patronuyla her konuşmasında göz bebekleri büyür, ağzı kurur, avuçları terlemeye başlar ve midesinde bir sancı hisseder.
Çünkü Cem Bey patronunun iş yerindeki çalışma performansından memnun olmadığını ve işten çıkarmaların olduğu bu günlerde sıranın kendisine geldiğini düşünmektedir.
İş yerinde gergin ve öfkelidir, dikkatini işine yoğunlaştırmakta güçlük yaşamaya başlamıştır. Mutlu hissetmez. Giderek sabahları uyanmakta güçlük çeker, daha çok sigara içmeye başlamıştır. Arkadaşlarıyla da daha seyrek görüşüyordur.
Bu örnekte Cem Bey’in 1. fizyolojik/bedensel tepkileri: Ağız kuruluğu, avuçlarda terleme, midede sancı, 2. Düşünsel/Bilişsel tepkileri : iş performansının düşük olduğu, işten çıkarılacağı 3. Duygusal tepkileri : Gerginlik, öfke, mutsuzluk ve 4. Davranışsal tepkileri : sigara içiminde artış, arkadaşlarıyla seyrek görüşme vb. sonucunda, sistemde bir tepki olarak meydana gelen bozulmayı görebiliriz.
Şimdi önemli bir soru sormanın tam zamanı: Bu tepkileri neden veriyoruz?
Bu soruya cevap bulmak için stres karşısında geliştirdiğimiz en temel tepkiye bakacağız.
SAVAŞ YA DA KAÇ TEPKİSİ:
İnsan vücudunun sıcaklığının yaklaşık 36,5 derecede dengede olması gibi; bilişsel, davranışsal ve duygusal tepkileri de “dengede” tutulmaya çalışılır. Bu dengeyi geçici olarak bozabilecek stresörlerin varlığında, canlı sistem harekete geçmeye ve bozulan dengesini yeniden denge haline getirmeye çalışır.
Sonuç olarak “ değişme ve gelişme olabilmesi için dengelerin geçici olarak bozulması kaçınılmazdır.”
Strese gösterdiğimiz bedensel, bilişsel, duygusal ve davranışsal tepkilerimiz de bu stres yaratan duruma karşı savaşabilmemiz için, bir bütün olarak bedenimizin kendini hazırlamasıdır diyebiliriz.
Sonuçta canlı yeniden denge haline dönebilmek için ya savacaktır ya da kaçacaktır.
Bu anlattıklarımı bir örnekle daha anlaşılır kılmaya çalışayım.
Gece geç bir saatte otobüsle evinize döndüğünüzü hayal edin. Eve yakın bir durakta iniyorsunuz, sokak lambaların yanmadığı karanlık sokak boyunca yürürken topuk sesleriniz dışında ses duymuyorsunuz. Tam bu sırada arkanızda birinin ya da bir “şeyin” olduğu hissine kapılıyorsunuz. Korkmaya başlıyorsunuz.
İşte tam bu sırada olası bir tehdide karşı savaşmak ya da kaçmak için bedeninizde değişimler başlamıştır bile. Kalbiniz daha hızlı atmaya, göz bebekleri genişlemeye , etraftaki seslere daha duyarlı hale gelmeye başlamıştır. Adımlarınız hızlanır, çabucak neler yapmanız gerektiğini düşünmeye başlarsınız. Çünkü tehlike varsa ya savacaksınızdır ya da kaçacaksınızdır. Amaç kendinizi korumak ve tekrar az önceki rahat halinize, dengeye dönmektir.
Bu tepkilerin bir stresör karşısında da bazen yavaşça bazen de hızla ortaya çıktığını, denge kurulana kadar da devam ettiğini bilmek neden bunlar yaşıyoruz sorusuna cevap olacaktır.
Kısaca savaş ya da kaç tepkisi, algılanan “ tehlike” karşısında bedene daha fazla enerji sağlamak için devreye girer ve varolan rahatlık, gevşeklik yani denge durumunu ortadan kaldırır.
Yeni bir soru daha: bu tepkiyi günlük hayatta sadece varoluşumuza / hayatımıza yönelik bir tehdit olduğunda mı gösteririz? Cevabımız hayır olacaktır.
Günlük hayatımızda artık ilkel yaşam dönemlerinde olduğu gibi sürekli bir hayatta kalma savaşı vermesek de bu tepki yine de harekete geçer.
Örneğin bir yemek organizasyonuna davet edilmediğimizde, trafikte sıkışıp işimize geç kaldığımızda, sınavlarda, yeni bir işe başladığımızda ya da düğünümüzde.
Görüldüğü gibi sadece olumsuz durumlarda değil, iyi zamanlarda da ortay çıkabilir. Ortada gerçek bir tehdit / tehlike olmasa da ,varolabileceğini düşündüğümüz tehlikeler savaş ya da kaç tepkisini tetikleyebilir. Düğün örneğini ele alırsak, bir aksilik olursa her şeyin berbat olacağını, rezil olunacağını düşünmek bu mutlu anda tetikleyici olabilir.
Savaş ya da kaç tepkisi acil durumlarla başaçıkabilmemiz için kullandığımız güçlü bir silah olarak değerlendirilmelidir. Doğru kullanıldığında çok yararlıyken, yanlış kullanıldığında bu tepkinin kendisi bir tehlike halini alabilir.
Örneğin günlük hayatımızda bir çok işi kısa bir zamanda yapmamızın gerektiği durumlarda ya da fiziksel güç ve performans gerektiren bir anda ( sporcularda olduğu gibi) bu tepkimiz bir nevi doping etkisi göstererek bizim için kurtarıcı rolünde olur. Savaş ya da kaç tepkisinin sürekli oluşu ise bedenimizin her an tetikte olması anlamına gelir ki, bu durumda bedenimizde meydana gelen anlattığım değişimler kişiye zarar verebilir. Kaslarınızın bu tepki sırasında oluşan gerginlik halinin uzun süre devam ettiğini düşünün, bu durumun sürmesi başta, boyunda, sırtta olduğu gibi ağrılara neden olacaktır. Örnekler çoğaltılabilir. Bu zararlı etkilerden kurtulmak ve yeniden denge haline dönmek için bilinçli çaba gösterilmesi gerekecektir.
ÖZET:
Stres çok kullanılan bir kavram olmasına rağmen kavrama ilişkin tanımlamalar farklılaşmaktadır. Bir durumun bizim için stresli olup olmadığı, o yaşam olayına biçtiğimiz değere bağlıdır. Stres, organizmanın biyo-psiko-sosyal yapısı ile içsel ve dışsal çevresi arasındaki karşılıklı ilişkiye bağlı olarak ortaya çıkan, bireyin gelişmesine yardımcı olabildiği gibi, aşırı olduğu durumlarda ise bireyin tüm biyolojik ve psikolojik kaynaklarını tüketebilen bir yaşantı olarak değerlendirilmektedir.
Bu makale stres ve psikolojik rahatsızlıklar için kaleme alınan yazı dizisinin birinci yazıdır ve amacı stresin tanımını yaparak, stres karşısında bedenimizde ne tür tepkiler ortaya çıktığını, bu tepkilerin hangi amaca hizmet ettiğini anlatmaya çalışmaktır.
Yazan: Sedar ERTAŞ